RİSKLERİN AZALTILMASI
RİSKLERİN AZALTILMASI
Acil durumlarda yapılması gerekenleri bilmek elbette önemlidir ama o acil durumlara sebep olan unsurları ortadan kaldırmak daha da önemlidir kuşkusuz.
Denizcilikle ilgili kursların ve kitapların büyük kısmı acil durumlarla ilgilidir. “Şöyle olursa ne yapmalı?”, ’böyle olursa nasıl davranmalı?” gibi konular sıkça karşımıza çıkar. Çünkü denizde kötü bir durumla karşılaştığımızda ondan nasıl kurtulacağımızı bilmek çok önemlidir. Kurtuluş yollarını iyi bilmeli ve hatta mümkün olan her fırsatta pratiklerini, ortada gerçek acil bir durum yokken yapmalıyız. Zira acil durum ortaya gerçekten çıktığında insanın paniklediği, bildiklerini de unuttuğu çok sık karşılaşılan bir hâldir ve kişi ancak daha önceden fiziksel pratiğini yaptığı şeyleri kas hafızasının da yardımıyla gerçekleştirebilir.
Evet acil durumlardan nasıl kurtulacağını bilmek gerçekten önemlidir ama bazı durumlar vardır ki, aslında akıllı birkaç tutumla, en baştan önlenebilir. Sadece riskleri azaltmakla ilgili basit şeylerdir bunlar fakat çoğu zaman göz ardı edilirler. Karadan bir örnek verecek olursak; araba ile uzun bir seyahate çıkacak kişi, eğer deposundaki yakıtı kontrol etmez, yola çıkmadan gerekli takviyeyi yapmazsa, ıssızlığın ortasında yakıtsız kalabilir ve o zaman da “Yolda yakıt biterse ne yapmalı?” başlıklı konuları hatırlamak zorunda kalabilir. Oysa en başından yakıtı kontrol edip bir akaryakıt istasyonunda deposunu doldurursa, bu sıkıntı ile karşılaşmaz.
Denizde, riskleri azaltmak sanıldığından daha kolaydır. Riskler, tehdide dönüştüğünde ortaya çıkacak zarar, zaman ve maddi kayıplarla hatta yaralanmalarla sonuçlanabilirken, genellikle sadece birkaç dakikalık önlemlerle pek çok felaket senaryosu daha yazılmadan ortadan kalkabilir. Bunun için sadece “ihmalkâr” davranmamak yeterlidir.
DENETİM DENETİM DENETİM
Riskleri azaltmak için yapılması gereken ilk ve en önemli şey, hiç kuşku yok ki armayı ve tekneyi kontrol etmek, malzemeleri denetlemektir. Teller, halatlar, makaralar, vinçler, vardavelalar, yelkenler, teknenin gövdesi, dalarak bakılan pervane, akla gelebilecek her şeyi sıklıkla denetlemek gerekir. Sıklık, elbette malzemeye ve bir önceki denetlemenin sonucuna göre değişebilir. Fakat çelik tellerin ve özellikle de halatların, kısıtlı ömürleri olduğunu hatırlamak gerek. Lifleri atmaya başlamış teller “gidicidir”. Belki tek bir lif sorun yaratmaz ama yaratacağını önceden söylemeye başlamıştır. Hatta el altında bir yerdeyse bu atma, elimize veya bedenimizin başka bir yerine de zarar verme olasılığı vardır.
Denetlenmeyen teller ve halatların yaratacağı sorun, kurslarda ve kitaplarda, “ıstralya koparsa ne yapmalı?”, “Iskota koptuğunda yapılması gerekenler…” gibi başlıklarla anlatılır. Bunları bilmek elbette gerekir ve bazen koşullar, bizim kontrolümüzün de ötesine geçecek boyutlarda, sinsi veya ani olabilir. Bu nedenle olası durumlarda ne yapılması gerektiğin iblek önemlidir. Ancak rutin denetimlerin, bu olasılıkları epey düşürdüğü, riski epey azalttığı da gerçektir.
KÂĞIT HARİTA TAŞIMAK VE OKUMAYI BİLMEK
Günümüzde rengarenk ekranlar, çok yüksek çözünürlüklü haritaların en detaylı dijital halleri varken kâğıt harita taşımak da nereden çıktı? Eğer, çok iyi bildiğimiz bir bölgedeysek, iyiden iyiye göz ardı edeceğimiz, hatta aklımıza bile gelmeyecek kâğıt harita taşıma tutumu, aslında avucumuzun içinde bile işe yarar. Bu durumda belki ömrümüzde bir kere kalırız, belki hiç kalmayız ama kaldığımızda “iyi ki” deriz. Fakat bilmediğimiz, pek de aşina olmadığımız yerlerde seyirdeysek, kâğıt harita çok daha önemlidir. “Aşina” olma halini netleştirmek gerek. Karadan veya denizden arkadaşlarla gezmek için gelinmiş, restoranlarında oturulmuş, orman yollarında yürünmüş bir koya gözümüz aşina olabilir ama iş denizcilik bilgisine gelince, nerede sığlık var, nerede topuk veya kayalık, nerede sinsi bir tehlike var, koyun neresi demire uygun, neresi değil gibi detaylarda bu aşinalık inanın hiç işe yaramaz.
Peki neden önemli kâğıt harita? Elektronik harita, bataryası olan veya elektrik kaynağına takılı, kırılabilir bir ekrana sahip, ne kadar kaliteli olursa olsun içine belirli bir oranda su kaçınca bozulabilen bir cihazdan başka bir şey değil. Örneğin panik anında dizle, dirsekle, vinç koluyla vs. darbe almış, bu nedenle de görüntüsü bozulmuş ekranlar görmüşüzdür. Elektrik kaynağı sorun yaratabilir, batarya bitebilir. Sorunların ne zaman çıkacakları hiç belli olmaz ama genellikle de bir şey lazım olduğunda ortaya çıkarlar!
Bir de sis var. Zaten avucumuzun içi gibi bildiğimiz yerlerde bile haritanın lazım olması, özellikle bu durum için söylenir. Görüş mesafesi sıfıra indiğinde, nereyi ne kadar bildiğimizin hiç önemi kalmaz ve bize yardımcı gerekir. İşte o anda, haritadaki mevkiimiz bilmekten daha önemli hiçbir şey olmaz. (Bir de elbette sesli ve ışıklı işaretleri eklemek gerek.) Ve düşünün ki tam o anda, dijital haritamız da hayata küstü! Yakınına düşen yıldırımla bütün elektroniklerinin sustuğunu anlatan arkadaşlarımız olmuştur mutlaka.
Senaryoları daha da korkunçlaştırmak mümkün ama uzatmaya gerek yok. Kâğıt harita taşımak, el altında tutmak ve onu gerçekten okumayı bilmek çok ama çok önemlidir.
ETİKETLEMEK, İŞARETLEMEK
Malum, teknelerinde bolca temiz su girişi, pissu çıkışı, sifon tertibatı, mutfak tesisatı ve daha başka şeylere dair borular ve vanalar var. Bunlardan bazılarını denizdeyken açmak çok tehlikeliyken, bazıları pek etkili değil. Hatta vanaların arasında hiyerarşi var. Önce falanca vana açılacak, onu açınca şu kapatılacak, ardından şu ikisi açılacak gibi. Bütün bunlar biraz kafa karışıklığına, yanlış yapılırsa da daha kötüsüne sebep olabilir.
Bu risklerin önüne geçmek ise çok kolay: Etiket yapıştırmak! Vanaları iri, büyük okunabilir ve sudan pek etkilenmeyecek etiketlerle, iri ve okunaklı yazılarla işaretlemek, konuya ilişkin sorunu ortadan kaldırmaya muktedirdir. Etiketlere, ne zaman açık, ne zaman kapalı olacağı gibi hiyerarşik sıralamayı da eklemek, gerçek anlamda iyi bir önlem olur. Bazen kendi telefon numaramızı bile hatırlamakta zorlandığımız zamanlarda yaşıyoruz, ezberimizde tutmamız gereken tonla şifre, bilgi, enformasyon var. Bu arada, aradan da uzun zaman geçmişken, “Yahu şu vana neydi?” diye düşünmek bir yaşlanma belirtisi değil insanlık halidir sadece. Bu nedenle hafızamızın oyunlarına teslim olmamak adına vanaları bu yöntemle işaretlemek, hayat kurtarıcı olabilir.
SUYU TAHLİYE EDEBİLMEK
Bütün önlemlere rağmen bir kaza, sivri bir kaya ile fazla yakın ilişki, başıboş dolaşan bir konteyner ile çarpışma gibi nedenlerle tekne hasar görebilir ve su almaya başlayabilir. Böyle bir durumda asla ama asla teknenin kendi sintine pompalarına güvenmemeliyiz. Zira elektrikli sintine pompaları, normal şartlar altında “biriken” suları tahliye etmek içindirler, “dolan” suyu değil! 2-2,5 santimetre çapında bir delik, bir saatte 4.500 litreden daha fazla su alınmasını sağlar! Böyle bir pompa kapasitesi, en azından yelkenli gezi tekneleri için yoktur.
Eski bir söz der ki, “Hiçbir cihaz, elinde kova olan denizciden daha hızlı su boşaltamaz!” Doğrudur. Gidip üç beş tane sintine pompası satın almak hiçbir şeyi çözmez, tekneyi, “dolan” hatta “hızla dolan” suyu tahliye etmeye yetecek bir elektrikli pompa yok. Varsa da onu teknede çalıştırabilecek bir elektrik kaynağı yok. Zaten teknedeki pompalar da akü bitene kadar çalışırlar, sonra emekliye ayrılırlar. Bunun için, her duruma hazırlıklı olmak, tahliye için kullanılacak iyi ve ergonomik kovalar bulundurmak ve belki ikinci veya üçüncü bir kişi için bir de elle çalışan emici pompa bulundurmak yararlı olacaktır. Hiç lazım olmayabilir bunlar. Hatta lüzumsuz yer kapladıklarından şikâyet bile edilebilir. Ancak lazım olduğunda el altında olmaları şükür sebebidir.
GÜVERTEYİ NETA ETMEK
Hepimizin tekne üzerinde sakin ve huzurlu vakit geçirmeyi sevdiği malum. Fakat öyle zamanlar oluyor ki bir başa bir kıça koştururken sükuneti özlüyoruz. Avara veya aborda olurken, bazen acemi bir komşu üzerimize gelirken, sert havada baş tarafta gelişebilecek ani bir duruma müdahale ederken vb. durumlarda oradan oraya koşturabiliriz. Koştururken de bunu en kolay şekilde yapmamız gerektiği açıktır. Ayak altında bir sürü çapariz veren halat ve malzeme bulundurmak, en gerekli anda tutunmamız gereken bir tutamağın başka bir şekle kapatılmış olması gibi durumlar, istenmeyen durumlardır.
İşte “güverteyi neta etmek” dendiğinde anlaşılması gereken, hiçbir çalışan sisteme ve güvertede selametle koşuşturmaya engel olmayacak şekilde el ve ayak altındaki lüzumsuz her şeyin toplanmasıdır. İstenmeyen kazaların, denize düşmenin ve daha pek çok akla hayale gelmeyecek durumun nedeni, neta edilmemiş güverteler olabilir. Riski azaltmak deyince akla gelmesi gereken en önemli şeylerden biridir bu.
HAVAYI GERÇEKTEN TANIMAK
Bazen duyarız, “Şuradan şuraya gidiyordum, birden hava patladı!” Havanın “patlayacağı”, çok büyük çoğunlukla önceden bellidir. Sadece işaretleri okumak gerekir. Bu işaretlerin başında, teknelerin hemen hepsinde olan ama ne yazık ki pek çok tekne sahibince “dekoratif aksesuar” muamelesi gören barometrelerdeki değerler gelir. Barometre okumak, bu yazının konusu değil ancak pek çok yerde bilgiye erişilebilir. Amatör Denizci Elkitabı (Sezar Atmaca, ADF), Yelkenli Yatta Kendine Yetebilmek (Tayfun Timoçin) bu kitaplardan bazılarıdır.
Ama barometre okumak ihmal edilse bile, hepimizin elinde olan telefonlardan dahi erişilebilen meteoroloji istasyonları ve hava tahmin raporları var. Birkaç günlük tahminleri veren bu kanalların birkaçına bakıp ortalamasını almak, seyirden önce yapılması gereken işlerin başında gelmeli. Havanın ne zaman ne yapacağı internet kanallarından; coğrafyayı tanıyarak kıyıya yakın bölgelerde nerelerde civarna veya kaçak yapabileceği de kılavuz kitaplardan rahatlıkla öğrenilebilir. Bunların hiçbirine bakmadan çıkılan yolda hava elbette “birden patlar” ve elimize ayağımıza dolaştırabilir. Riski azaltmak dendiğinde kuşkusuz sözümüzün geçemeyeceği doğanın koşullarını tanımak, önceliklidir.
BIÇAK TAŞIMAK
Bu, iyice göz ardı edilen bir konu haline geldi. Pek çok denizci, teknede, havuzlukta bir yerde, dümen pedestalinde, güvertede bir ambarda vs. bıçak taşıyor. Ancak şu senaryoya bir bakalım: Kuvvetli bir hava var, baş tarafta bir Cenova ıskotası bir başka halata fena dolanıp düğümlenmiş ve düğüm de kaskatı kesilmiş açılmıyor. Denizler büyümüş, tekne baş-kıç yapmaya başlamış ve biz acilen sorunu çözmeliyiz. Tabii sorunu, ancak başa gidince görüyor ve fark ediyoruz. O anda bir şey yapmak gerek. Geri dönmek, havuzluktan veya harita masasının altından bıçak alıp başa dönmek tehlikeli ve belki de çok şeyin yitip gitmesine neden olacak bir vakit kaybı! O anda yaptık yaptık, yapmadık, geçmiş olsun! Böyle bir durumda işe yarayabilecek tek şey, belimizde, bize iple (veya başka uygun bir şeyle) bağlanmış bir kılıflı bıçak veya çakıdır. Daha başka pek çok senaryoyla onaylanabilecek bu önlem, gerçek bir hayat kurtarıcı olacaktır.
CAN YELEĞİ
Bunu yazmaya bile gerek yok. Kısaca şunu söyleyelim: Can yeleği halat kurtarır ama sadece üzerimizdeyken! (Hazırlayan: Tayfun Timoçin)