ONUN ADI “ÇAPA”
ONUN ADI “ÇAPA”
Tayfun TİMOÇİN
Gerçekten çapa. Çıpa, çipa falan değil. Çapa. Çünkü adını, hoşumuza gitse de gitmese de tarladan aldı. Çünkü toprağa tutunuyordu. Bundan doğal ne olabilir?
Nedense kimileri için kabul etmek zor geliyor. “Biz denizciyiz, tarladaki çapa ile ne işimiz olur? Onun adı çıpadır” veya “çipadır” diyorlar. Karada giydiğimiz ve kazak adını verdiğimiz giysiye denizde “kizek” demiyoruz ki lafları denize girince tuhaflaştıralım! Çapa, adını, tarlada yere saplanan tarım aletinden alır ve tam olarak aynı işi yaptığı için de aynı isme sahiptir! Yani, kim ne derse desin, onun adı “çapa”dır. Rahmetli Öztürk Serengil muhtemelen “çepe” derdi ama kim ne derse desin, gerçeği eğip bükmek doğru değil. Tıpkı, zihin oyunlarımızla yeni terimler icat etmenin de doğru olmadığı gibi.
Öncelikle, hemen söyleyeyim, bu konuyu, Yelken Dünyası dergisinin 2017 sayısında ele almış, sonra da kendi bloğumda işlemiştim. Ancak aradan geçen zamanda aynı hatayı bolca gördüğüm ve duyduğum için, konuyu yeniden ele almak gerektiğini hissettim. Uygun bir fırsat kollarken, ayın makalesi de “demir” üzerine olunca, aradığım fırsatı bulmuş oldum. Demem o ki, bunları daha önce başka platformlarda yazmıştım fakat tekrar etmek gereği doğdu. Zaten denizcilik gibi spesifik alanlarda yazanlar da çok iyi bilirler ki, konular sonsuz değildir, bir noktadan sonra tekrar zorunludur ama iyidir de. Usta denizciler için tekrar olsa da, yeni denizciler, hevesliler, öğrenmek isteyenler için bilgi her zaman taptazedir.
Efendim, denizcilik, uzaydan gelmiş bir uğraş değil. İlk denizciler, ki kim olduklarını bilmiyoruz ancak yakındoğulu olduklarını tahmin etmek güç değil, Atlantisli falan değillerdi, karada yaşayan insanlardı elbette. Muhtemelen tarımla uğraşıyorlardı ve ürünlerini satmak veya yeni ürünler elde etmek için suyun üzerinde yol alma pratikliğini kullandılar. Ve çok daha büyük olasılıkla, kürekli, yelkenli ve “çapa”sı olan tekneler, ilk olarak engin denizlerde değil de, Fırat, Dicle ve Nil gibi nehirlerde, yani akıntılı ortamlarda kullanıldılar. Bu da o tekneleri bir noktada “durdurmak” için alınması gereken önlemleri, sandığımızdan çok daha erken dönemlerde düşünülmüş kılar.
Peki günümüzden 7-8 bin yıl önce yaşamış insanların, tekneyi durdurmak için neyi model alacağını düşünürüz? Kuşkusuz zaten bildikleri şeyleri değil mi? 8 bin yıl önce Mezopotamya’da bir denizcinin çıkıp, “Yahu biz denizciyiz şekerim, tarladan mı model alacağız kullanacağımız aletleri yani? Çok banalsiniz!” diye düşünmüş olması akıl kârı mı?
ANA KAYNAK ESKİ TÜRKÇE
Doğrusunu söylemek gerekirse, “çapa” sözcüğü şuradan gelir diye hızlı bir yanıt verme olanağı yok. Konu biraz dolanarak ele alınmak durumunda. Çapa sözcüğünün dilimize girişi için üç temel olasılık var. (Olasılık diyoruz, çünkü herhangi birinin kesin kaynak oluşuna dair şu ana kadar ortaya konabilmiş bir şey yok.) Bunlardan ilki Türkçenin ta kendisi. Kırgız Türkçesinde halen kullanılmakta olan “çapgı” ve Özbek Türkçesindeki “çapkı” sözcükleri, Orta Asya Türkçesinde var olan, “vurmak, çarpmak” anlamlarındaki sözcükler. Tarlada kullanılan çapa da vurur ve çarpar. Ancak “saplanma” özelliği yoktur bu eylemde. Bunun zamanla gelişmediğini veya eklenmediğini söylemek de söylememek de olası değil bu aşamada.
İKİNCİ KAYNAK CİAPPA
Cenova dilinden gelmiş “ciappa” sözcüğü de dikkat çekici. Fakat anlamı çok farklı. “Geminin kıvrımları” demek. Buradan yol alarak, geminin genişliği, eni anlamına ulaşmış. Sonrasında küpeşte anlamında bile kullanılmış. Ancak sözcüğün Akdeniz’deki yayılım haritasına bakıldığında, ortak anlam olarak “dayanak, tahta, kaplama tahtası, destek kalası” olarak kullanılmış. Portekizcesi chapa, İspanyolcası chapa, Grekçesi “tsapa” (ki anlamı “kıvrım”) ve bizim Türkçemizde çapa. Sözcüğün etimolojisi, Kahane’ler ve Tietze’ye (Lingua Franca) göre halen açıklanmaya muhtaç. (bkz. Lingua Franca in the Levant, ABC Kitabevi, 1988, s. 169, m.197)
ÜÇÜNCÜ TEMEL KAYNAK ZAPPA
İkinci olası sözcük, “zappa”. Anlamı tırnak. Yani demirin tırnağı (zappe dell’ancora). Ve evet bunun da Türkçesi “çapa”. İşin ilginç yanı, İtalyanlar bu sözcüğü “bahçe çapası” olarak kullanmışlar. Ve sıkı durun, aynı sözcük Kuzey Afrika kökenli Arapça’da da var: “schappaap (şa)”! Fakat günümüz Arapçasında “marsa” sözcüğü kullanılıyor. Ve “marsa”, Kızıldeniz’de yelken basan gezginlerimizin çok iyi bildikleri gibi, “demir yeri, liman” anlamında kullanılmakta. (Tunus’ta La Marsa, Malta’da Il Marsa diye şehirler var ve ortak tarihsel yanları, Fenikeliler tarafından kurulmuş olmaları. İlginç değil mi?)
Peki Arapçada “şapa” varsa, biz de Arapçadan bolca sözcük almışsak, Osmanlı döneminde bu sözcüğü kullanmış mıyız? Kesinlikle hayır! Biz, Farsça kökenli “lenger” sözcüğünü kullanmışız. Buyurun Pîrî Reis’imizin Kitab-ı Bahriyye’sinden bir alıntı:
“Ol sebebden Portıkal her giz ana
Varuben lenger komaz ondan yana.”
(Bundan dolayı Portekizliler ne zaman oraya varsalar,
o taraftan yana demir atmazlar.)
LENGERENDÂZ OLMAK
Hemen bu noktada belirtmemiz gereken şu ki, Ferit Devellioğlu, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat’inde, ‘lenger’i, “Gemiyi yerinde mıhlamak için denize atılan zincir ve bu zincirin ucundaki çapa” olarak tanımlar. Yani gemi yerinde dursun diye kullandığımız bütün takımın adıdır lenger. Demir atan gemiye de “lengerendâz” denir. Demir atıp yatmak da lengerendâz ile tanımlanır. Barbaros Hayreddin Paşa’dan bir örnekle pekiştirelim:
“Hemen on iki pâre tekne donatıp bir mübarek saatte Cezayir’den çıkıp muvafık eyyam ile Telis limanına geldik. Limanda lengerendâz olup yatan dört pâre kâfir kalitesinin mel’unları bizim geldiğimizi duyunca akıllardı başlarından gidip tekneleri bırakarak kaleye kapanmışlar.” (Gazavât-ı Hayreddin Paşa)
Endâz, Osmanlı Türkçesinde “atıcı” anlamına geliyor. Mesela “tir-endâz” ok atan demek.
LENGERDEN FERROYA
Lenger-endâz olmak yerine sonradan dilimize yerleşen ve bugün de kullandığımız “funda demir” yaygındır. Demir, tamamen bizim dilimize yaptığımız çeviri. Çapanın çapa olduğunu bilmediğimizden değil, çapa demirden yapıldığı için ona demir demişiz. Ya da öyle demek ihtiyacı hissetmişiz, çünkü sadece biz değil, Akdeniz’in denizci milletleri de ona kendi dillerinde “demir” demişler.

İtalyancası “ferro” ve diğer Latin dillerinde de fero, ferre gibi değişimleri uğramış. İçimizde kimya bilenlerin mutlaka hatırlayacakları gibi, demirin periyodik cetveldeki simgesi “Fe”dir. Latince kökenli tabii. Peki “funda” ne? Türkçemizde “süpürge otu” anlamındaki funda ile bir ilgisi yok elbette. O da Latinceden geliyor. Venedikliler buna “fondo” demişler. Portekizce “fundo”, İspanyolca “fondo”, Fransızca “fond” olan bu sözcüğün anlamı “denizin dibi” demek. Latince “fundus”tan geliyor. Hani bardaktaki içeceği hiç lüzumu yokken dibine kadar içmeye de fondip deriz ya, işte o da bu kökten. Dibini bulmak anlamında. “Ferro fundo” (yani bizim funda demir) “demiri denizin dibine yolla” anlamına gelen komut. Alesta ferro veya alesta ferro fundo dediğimizde de demir atmaya hazır ol demiş oluyoruz. Alesta, malum, “hazır ol” komutu.
O DA ÇAPA, BU DA ÇAPA
Demiri bu kadar inceledikten sonra yeniden çapamıza dönelim. Tarladaki ile denizdekini birbirine karıştırmamız ya da birbirlerinden ayrı şeylermiş gibi gösterme çabamız boşuna değil. Çünkü aynı şeyler. İşlevsel olarak neredeyse tamamen aynılar: Zemine tutunmak. Antik dönem çapaları, malumunuz olduğu üzere demirden değil taştan yapılırlardı ve onlara Helenler “ankulos/ankylos” derlerdi. Anchor lafı da oradan gelir. “Kıvrık, kanca, saplamaya yarayan kıvrılmış nesne, saplanan” gibi anlamları vardı. Balık oltasının ucundaki iğneye de aynı adı vermişlerdi. Bakınız önce antik çapaların tipine, sonra da antik dönem tarım aletlerine…
Taş olanların ortalarındaki deliklere ahşaptan uzun sırıklar geçirildiğini de göz önünde bulundurmanızı rica ederim. Tarım aletleri ise günümüzde kullanılan anlı şanlı çapalara ne kadar da benziyorlar değil mi? Eh benzerler tabii, çünkü aynı şeyler. Ve bu nedenle isimleri de aynı: Çapa!
BİR DE ÇİPOMUZ VAR
Bu konuda çok ısrar edenler var ama kusura bakmasınlar, ne bizim dilimizde ne de başka bir dilde “çıpa” diye bir şey var. Bu lafa en çok benzeyen ve konumuzun tam da göbeğinde olduğu için kafa karışıklıklarına sebep olabilecek sözcük ise “çipo”. Çipo, admiralty çapaların, zemine saplanmadan yatay düşüp kalmalarına engel olmak için, çapanın kollarına dik olarak, bedenin üst kısmına, anelenin altına konan çubuktur. O da demirdendir ancak geçmişte ahşap olanları da vardır. Grafikte çipoyu göreceksiniz. Sözcük, İtalyanca “ceppo”dur. Portekizce ve İspanyolcada “cepo” olarak geçer. Bizde de çipo olmuş. Demirin (veya çapanın) üzerinde bir de “çipo” diye bir nesne olunca, herhalde biraz kafa karışıklığı oluşmuş ve çapa, çipa, çıpa, çipo birbirine girmiş. Tekrar edelim, çıpa diye bir şey yok, çapa var ve hem tarlada var hem denizde. Çipo diye de bir şey var ama o da demirin bir parçası. Süleyman Nutkî’nin derlediği, çok değerli Mustafa Pultar Hocamızın hazırladığı Kamûs-i Bahrî’de de demire çapa dendiğini görebiliriz.

Benzemek zorundalar zaten, çünkü aynı işi yapıyorlar.
Lafı çok uzatmaya gerek yok. Sonucu tekrarlayalım: İster denizde olun, ister tarlada, hepsinin adı “çapa”. Çıpa diye bir şey yok. Çapanın kendisine demir de denir ancak terminolojide “demir atmak” deriz, “çapa atmak” denmez.
KAYNAKÇA:
- Lingua Franca in the Levant, Hernry & Renee Kahane, Andreas Tietze, ABC Yayınevi, 1988 s.169, madde 197.
- Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ferit Devellioğlu, Aydın Kitabevi, Ankara 2003
- Gemici Dili, Lütfi Gürçay, TC Deniz Basımevi, İstanbul 1962
- Kamûs-i Bahrî, Süleyman Nutki, Haz.:Mustafa Pultar, İşKültür, 2011
- Webster’s New Collegiate Dictionary
- The Grolier International Dictionary Vol.2
- Antik Çağda Denizcilik ve Gemiler, Lionel Casson, Homer Kitabevi, 2002
- Kitab-ı Bahriyye, Pîrî Reis, Kültür Bakanlığı, The Historical Research Foundation, 1988
- Tuhfetü’l-Kibâr Fî Esfâri’l-Bihâr, Kâtib Çelebi, TC Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı, Haz.: Prof.Dr.İdris Bostan, 2008
- Gazavât-ı Hayreddin Paşa, Haz.:Ertuğrul Düzdağ, Tercüman Yay.
- Sözlerin Soyağacı, Sevan Nişanyan, Everest Yay. 2009
- Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İsmet Zeki Eyüboğlu, Say Yay., 2. Baskı, 2020
- Cassell’s Latin Dictionary, Houghton Mifflin Harcourt, 1968/1977