KEŞİŞLEME

ALIN LAFI                                                                                     

KEŞİŞLEME

          Dilimizdeki denizcilik terimlerinin çok büyük kısmını Anadolu’ya geldikten sonra öğrendiğimizi, öğretmenlerimizin de bu topraklarda bizde önce yaşamaya başlamış Doğu Romalılar, yani bugün kullandığımız terimle “Rumlar” olduğunu biliyoruz. Elbette sadece Rumların değil, asırlar boyunca alışveriş yaptığımız, savaştığımız, dostluklar kurduğumuz Avrupalıların da büyük katkısı olduğunu yadsıyamayız. Elbette Avrupa’nın her yeri ile denizde temas etmiyorduk, Akdeniz’de söz sahibi Avrupalılar da sözünü ettiğimiz ilişkiler yumağını şekillendiren. Onlar da Venedikli ve Cenovalılardı. Yeri gelmişken konu dışı bir hatırlatmada bulunmakta yarar var. “Ceneviz”, “Cenovalı” demektir. Cenevizler denebilir ama Cenevizliler demek yanlıştır.

KEŞİŞDAĞI’NDAN GELEN HAVA

            Kullandığımız denizcilik terimlerinin gerçekten pek azı Türkçe veya kendi kültürümüzden taşıdığımız sözcüklerdir. Bunlardan biri de kuşkusuz “keşişleme”dir. Selçuklu dağılırken oluşan Anadolu Türk beylikleri, bildiğimiz gibi geniş bir coğrafyada ülkeye yayıldılar. Karesi (Karası) Beyliği ise Güneybatı Marmara bölgesi ve hemen altındaki hinterlantta, XIII. yüzyılın son döneminde başlayıp XIV. yüzyılın ilk yarısına kadar hüküm sürdü. Denize kıyıları olduğu ve Bizans’ın denizcileri ile denizcilik tekniklerinden yararlandıkları için de Marmara’da ilk denizcilik yapan Türk beyliği onlar oldu. Lodosu poyrazı (notos-boreas) bilmişler ancak güneydoğudan esen rüzgârın bir ismi ya yokmuş, ya da isim onlara uymamış. Bu konuda farklı teoriler var, kayıt olmadığı (en azından henüz bulunmadığı) için de net bir şey söylemek zor. Ancak bilinen o ki, güneydoğudan gelen rüzgâra bir isim koyma ihtiyacı hissedilmiş ve bakmışlar Marmara Denizi’nin güneydoğusunda Keşiş Dağı var. Malum, Uludağ’ın eski adı Keşiş Dağı. İşte “Keşiş Dağı’ndan gelen rüzgâr” anlamında “keşişleme” ismini koymuşlar. Zamanla Türkçe konuşan tüm denizciler güneydoğu rüzgârına aynı isimle hitap etmişler ve artık Türkiye’nin hangi denizinde olursak olalım, güneydoğu rüzgârı için keşişleme sözcüğünü kullanıyoruz. Aynı zamanda yön ismi olarak da güneydoğu yerine keşişleme diyoruz. Marmara’da keşişleme çok esen bir hava değildir, coğrafya fazla el vermez. Hatta istatistiklere göre düzenlenen rüzgâr cetvellerinde Marmara’da keşişleme yok denecek kadar azdır. Ama ne mutlu ki ismi var.

KEŞİŞ’TEN ULUDAĞ’A

            Tabii “Uludağ’ın eski adı Keşiş Dağı” demek yetmeyebilir. “Ne kadar eski bir ad acaba bu, ne zaman bu isim ’Uludağ’ olarak değiştirilmiş?” diye sorulabilir de. Keşiş Dağı isminin “Uludağ” olarak değişmesi aslında çok da eski bir öykü değil. Cumhuriyet dönemine kadar herkesin “Keşiş” dediği bir dağ idi Uludağ. Rivayet odur ki, Bursalılar asırlar boyu “keşiş” isminden hazzetmezler, “Mülk-ü İslâm’da keşişin işi ne!” derler. Birkaç kez yerine yeni isim bulma çabası gösterilir ancak bulunan uyduruk isimler de hiç beğenilmez.

            1925 yılında, yeni bir isim bulma girişimi oluşur. Elbette devlet eliyledir bu çaba. Bir heyet oluşturulur ve keşif gezisi düzenlenir. Keşif gezisi düzenlemek harika bir fikirdir zira isim konulacak şeyi yakından görmek gerekir, gezi sırasında eni fikirler oluşabilir. Heyette, asker, doktor, tıp tarihçisi, besteci, milletvekili ve yazar olan, o sırada Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Coğrafya Encümeninde vazifeli bulunan  Osman Şevki Bey de vardır. Heyet, Cumhuriyet tarihimizin ilk tırmanışını gerçekleştirip, türlü olanaksızlıklarla Kirazlıyayla’ya kadar çıkar. Bu tırmanış sırasında Osman Şevki Bey bir ara kendisini büyüleyen manzaraya bakıp, “Ne ulu bir dağ” der ve o anda beyninde şimşek çakar. Dağın ismini bulmuştur! Ancak kimseye söylemez, kendi kedine, ismin sevilip sevilmeyeceğini, sevilmezse neden sevilmeyeceğini analiz etmeye başlar. Kirazlıyayla’dan inmek için şartların iyileşmesini beklerken, Osman Şevki Bey de, eline büyük bir kağıt ve kurşunkalem alıp, gezinin hikaye edileceği bir gazete tasarlamaya başlar. Gazetenin adını sayfanın başına yazar: Uludağ! Uzatmayalım, çeşitli girişimler, temaslar, farklı heyetlerde incelemelerden sonra Uludağ ismi çok beğenilir, hiç karşıt fikirle karşılaşmaz ve kabul edilir. Bütün haritalar ve coğrafya kitapları bu yolda düzeltilir. 1889’da Bursa’da dünyaya gelen. 1964’te İstanbul’da hayata veda eden Osman Şevki Bey, 1934’te kabul edilen Soyadı Kanunu’ndan sonra da kendisine elbette bu soyadını seçer: Uludağ. Osman Şevki Uludağ olmasaydı, belki halen Keşiş Dağı’na çıkıyor olacaktık.

TAYFUN TİMOÇİN