|
 | Zafer Türkmen |
|
Değerli üyelerimiz,
Geride bırakmaya hazırlandığımız 2020 yılı, hepimiz için sevimsizliklerle dolu bir yıl oldu. Özellikle virüs salgını herkesi yıldırdı. Biz amatör denizciler için “denize çıkma” olanağı imdadımıza yetişti. Birçoğumuz denizdeki seyir sürelerini geçmiş yıllarda olduğundan daha uzun tuttu, stres attı. Görüldü ki amatör denizcilik, gezi ve/veya sportif etkinlikte bulunma olanağı sunması yanında bizler için, zor zamanlarda, kendimizi daha güvende hissedeceğimiz bir “kaçış” olanağı da sağlamakta.
Ben de yaklaşık üç ay kadar bir süreyi denizde teknemde geçirdim. Tanıdığım-tanımadığım birçok DADD üyesi ile birlikte zaman geçirdim, çok da keyif aldım. Koyda demirlemiş DADD flamalı bir tekneyi görmekten, demirdeyken yanıma DADD flamalı bir teknenin gelip yanaşmasından gurur duydum. Bir çeşit “Flama Kardeşliği” gelişmiş, ne mutlu bizlere. Bu yıl küçük çaplı başlattığımız “DADD flama armağanı” olayını önümüzdeki seyir sezonu için farklı bir biçimde sürdürmeyi düşünüyoruz.
Farkına vardığım başka bir konu, geçen yıllarda yapmış olduğumuz, bu sene salgın nedeniyle gerçekleştiremediğimiz rallilerin çok özlendiği oldu. Önümüzdeki dönemde “DADDralli”lerin gerçekleştirilebilmesi yönünde yoğun gayretimiz olacak. Elbette koşullarımızın elverdiği ölçüde.
Hepinize mutluluk, sağlık ve tabii deniz dolu bir yeni yıl diliyorum. Lütfen kendinize dikkat edin.
Görüşmek ümidiyle… Zafer TÜRKMEN
|
| | |
|
DADD ÜYELERİNİN İÇİ ISINIYOR
|
|
|
Denizlerdeyiz Amatör Denizciler Derneği yönetimi, üyelerinin içini ısıtacak yepyeni bir anlaşmaya daha imza attı. Buna göre, yakıt tasarrufu sağlayan, sessiz, kullanışlı, yüksek performanslı, tekne motorundan bağımsız çalışan ve üstelik yüzde 80 yerli üretim olan Jova tekne ısıtıcıları artık DADD üyelerine avantajlı fiyatlarla sunulacak. |
|
 | Ateş. Foto Tim Bish - Unsplash | | |
Çift motor uygulaması sayesinde rakip ürünlere oranla yüzde 20 yakıt tasarrufu sağlayan Jova, CE sertifika ve entegre yönetim sistemine sahip üretim tesislerinde büyük bir titizlikle üretiliyor.
Tekne motorundan bağımsız ve sessiz çalışmasıyla dikkat çeken ürün, düşük yakıt tüketimi sayesinde daha uzun süre ısıtma avantajına sahip. Yakıt sensörü sayesinde yakıtı görmeden çalışmayan Jova, boşa çalışmıyor ve aküyü yormuyor. İlave sıcaklık sensörü ile kabin sıcaklığını sabit tutabilen Jova, ücretsiz dijital kontrol kumandası ile 3 farklı kullanıcı dostu kumanda seçeneği sunuyor. Dijital kumandada bulunan gün ve saat ayarı sayesinde istendiğinde tekneye ayak basmadan belirli bir tarih ve saatte teknenin içini sıcacık yapabilen dizel yakıtlı Jova Isıtıcı, maksimum 6kW ısıtma gücüne, 0,52 l/h yakıt tüketimine sahip, ayrıca 6,3 kilogram ağırlığıyla da varlığını teknede neredeyse hiç hissettirmiyor.
Tüm parçaları geri dönüşüme uygun şekilde üretilen Jova Isıtıcı için ön sipariş vermek isteyen DADD üyeleri, sitemizdeki formu doldurabilirler.
Form için: https://www.denizlerdeyiz.org/avantajlarimiz/jovaheateronsiparis/ |
|
| |
|
ÇEVREYE ZARAR VERMEDEN ZEHİRLİ BOYA UYGULAMAK MÜMKÜN
DOĞAYI ZEHİRLEMEDEN TEKNEYİ KORUMAK |
|
|
Zehirli boyaların çevreye zararını hepimiz biliyoruz. Ancak bu zararı en aza indirmek de elimizde. |
|
|
 |
Böylesi çok kolay ama zehirli atık sular denize hemen krarışıyor tabii. |
|
| |
Teknemize ne zaman “zehirli” yapsak, içimizde çevreye karşı duyduğumuz sorumluluğu uyandıran birşeyler kıpırdanır. Sanki çevreci uygulamalarla zehirli boya uygulamaları, terazinin zıt kefelerindeymiş gibi algılanır. Bu his çok da yanlış olmamakla birlikte sonuç “çevreye karşı” olmak zorunda değildir. Doğru zehirli boya seçimi, doğru miktarda kullanım, doğru uygulama ve eski boya kalıntılarının doğru imhası, vicdanımızı rahatlatmakla kalmaz, işlemimizi çevreye zarar vermeden tamamlamamızı da sağlar.
ZATEN ÖLDÜRMEK İÇİN YAPILIYORLAR
Zehirli boyaların, teknelerin gövdelerinde denizel organizmaların yerleşip büyümelerine engel olan kimyasal ve çevreye zararlı karışımlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Zehirli boyalar, suya biyosit, daha Türkçesiyle, canlı öldürücü madde salarak, denizde yaşayan organizmaların tekneye yapışmalarına engel olurlar.
Karinayı temiz tutarak yakıt verimliliği, yerli olmayan türlerin yayılmasını önlemek gibi olumlu tarafları olsa da, kimse kimseyi kandırmasın, zehirli boyalar “zehirlidir”! 1987’de Tributyltin (TBT) isimli kimyasal bileşik sınıfının kullanımının yasaklanmasının ardından, zehirli boyalar çinko veya bakır içerikli olarak üretilmeye başladılar. Bu maddeler de deniz canlılarında birikebiliyor ve besin zincirine dâhil olmaya kadar varlıklarını pekiştirebiliyorlar.
Bakır içerikli zehirli boyaların önemli kısmı, suda çözünme yoluyla doğaya karışıyor. Ancak daha da yoğun miktarda zehirli madde, eski zehirli boyaların tekneden sökülmesi sırasında çevreye karışabiliyor. Çünkü eski zehirlilerin temizlenmesi, basınçlı su, fırçalama, kazıma gibi tekniklerle marina/çekek yeri zemin veya mazgallarına, oradan yıkama veya yağmur yoluyla en yakın kanala, dereye vs. karışarak eninde sonunda denize ulaşıyor. Bu yolculuk sırasında da zarar vericiliklerinden pek bir şey kaybettikleri söylenemez. |
|
|
 | |
Üzerinde çok fazla eski malzeme bulunan bir gövde. Ama bunların denize karışmaması gerekiyor. Foto Mick Haupt - Unsplash |
|
|
Ancak zaten doğayı sevdikleri için denizde olan, gezen, yelken açan denizcilerin, sevdikleri doğayı korumak adına yapabilecekleri, kaçınılmaz kimyasal kullanımının verebileceği zararları en aza indirmenin yolları var elbette. Artık kimi marinalar, atık sulardaki kimyasal partikülleri tutan ve onların, suyla birlikte doğaya akıp gitmesini önleyen özel sistemlere sahip. Her şeyden önce tekne sahipleri bu konuda bağlı bulundukları veya zehirli boya işlemlerini yaptıkları tesislere bu sistemin var olup olmadığını sorabilir, yoksa, marinanın sisteme sahip olması için baskı yapabilirler. Ancak bu, işin bir kısmı. Diğer kısmında ise bizzat yapılabilecekler bulunuyor. |
|
|
 | |
Elbette uygulamayı yapan kişinin kendisini koruması da gerekiyor. |
|
|
- Eski zehirli boya kazınırken, teknenin altına serilecek bir muşamba veya uygun bir branda ile, kazınan partiküllerin burada birikmesi sağlanmalı, yağmur veya suyla kolaylıkla denize gidecek şekilde boş zemine düşmeleri engellenmeli.
- Kazıma makine ile yapılıyorsa, tozu çıkarmayan vakumlu makineler tercih edilmeli.
- Eğer bir çekek yerinde karina tazyikli su ile yıkanıyorsa, çekeğin rampasından aşağı partiküllerin akıp gitmesini engellemek için, rampanın enine uzun birkaç halat döşenmeli ve bunların tutuculuğuyla zehirli boya partikülleri, eldiven kullanarak çöpe atılmalı; elbette sonrasında halatlar da temizlenmeli.
-
Eğer zehirli kazınarak çıkartılıyorsa, sadece üstteki zehirli boya katmanı ile çalışılmalı; eski veya yeni tekne boyası katmanları kazınmamalı, bunların suya karışmasına kesinlikle engel olunmalı.
- Gereğinden fazla zehirli boya uygulanmamalı.
- Mümkünse su bazlı malzemeler tercih edilmeli.
- Vinil, silikon, Teflon veya ultrasonik teknolojiler kullanan daha az zararlı yöntemler/boyalar tercih edilmeli.
- Kullanılmış fırça, zımpara vb. malzemeler, doğaya karışmayacak, hiçbir canlıya zarar vermeyecek şekilde çöpe atılmalı, eğer bölgemizde varsa zararlı atık olarak kategorilenmeli.
Ülkemizde, özel teknelerin zehirli boyaları ile ilgili doğrudan bir mevzuat henüz yok ancak 24 metre ve üzeri gemileri ilgilendiren, 24 Temmuz 2019 tarihli ve 30844 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gemi Boya Yönetmeliği, bu konuda bir bilincin şekillenmekte olduğunu gösteriyor. | |
| |
Geçen ayki “Bilginizi Sınayın” bölümünün cevap anahtarını altta bulabilirsiniz.
Bu ayki sorularımız yine farklı alanlardan, bilgimizi tazelemek için seçildi. Kolaylıklar dileriz.
1. Gemi VHF cihazlarının çıkış güçleri maksimum kaç vattır (W)? a.15 b.20
c.25 d.32,5 e.27,5
2. Demirleme sırasında, hareket halindeki zincirin akışının durdurulması için, “böyle tut” anlamında verilen komut hangisidir? a.Aganta b.Salpa c.Vira
d.Burina e.Hoop
3. Kontra değiştirmek için rüzgâraltına doğru (rüzgârı arkaya alarak) yapılan yön değiştirme manevrasının adı nedir? a.Tramola b.Kavança c.Orsa
d.Haydar e.Kekamorfoz
4. Sıfır kabul edilen Greenwich Meridyeni, aşağıdaki ülkelerin hangisinden geçmez? a.Fransa b.Cezayir c.Gana
d.Mali e.Portekiz
5. Yüksek basınçta açık havada, bahar aylarında sabah erken saatlerde koy, körfez, boğaz ve limanlarda görülen sisin adı hangisidir? a.Cephe b.Adveksiyon c.Adisyon
d.Radyasyon e.Abdülfettah
GEÇEN AYIN CEVAP ANAHTARI: 1:c, 2:d, 3:d, 4:a, 5:b |
|
| |
Teknelerde, sohbetlerde şiirden kopmayalım, şiir gibi yaşayalım diye… |
|
|
 | |
Foto: Selim Yiğit - Unsplash |
|
|
DENİZ KIZI Denizden yeni mi çıkmıştı, neydi;
Saçları, dudakları, Deniz koktu sabaha kadar; Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.
Yoksuldu, biliyorum -Ama boyuna da yoksulluk sözü edilmez ya-
Kulağımın dibinde, yavaş yavaş, Aşk türküleri söyledi. Neler görmüş, neler öğrenmişti kimbilir,
Denizle boğaz boğaza geçen hayatında! |
| |
Ağ yamamak, ağ toplamak, ağ atmak, Olta yapmak, yek çıkarmak, kayık temizlemek Dikenli balıkları hatırlatmak için
Elleri ellerime değdi.
O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;
Gün ne güzel doğmuş meğer açık denizde; Onun saçları öğretti bana dalgayı; Çalkandım durdum rüyalar içinde.
Orhan Veli Kanık |
| |
AYIN SEÇKİSİ |
GÜNDÖNÜMÜ
Bir yıl boyunca her sabah güneşin doğduğu yere bakan biri, yıl içinde bir dönem boyunca her gün biraz kuzeye doğru yol aldığını, sonra belirli bir noktada durup güneye doğru indiğini, birkaç ay içinde de güneyde belirli bir noktadan daha öteye gitmeyerek tekrar kuzeye doğru hareket ettiğini görür. İşte güneşin kuzeyde ve güneyde geldiği en uç noktalara “güneşin durduğu nokta”, güneşin durduğu noktaya yeniden gelişine kadar geçen süreye de “yıl” adı verildi.
Bilimsel bilgi üretiminin olmadığı o zamanlarda güneşin durduğunu sandığımız noktaların, Dünya’nın ekseninin eğikliği nedeniyle oluşan “gündönümü
” noktaları (her biri ekvatordan 23 derece 21 dakika uzaklıktadır) olduğunu henüz bilmiyorduk. Sonradan takvimi oluşturduğumuzda 22 Haziran ve 22 Aralık’a denk gelen yaz ve kış gündönümleri, batı dillerinde bugün de “güneş durdu” olarak isimlendirilir. Solistice, gündönümünün İngilizcesidir ve Latinceden gelir. Tam Latincesi “solstitium”dur. “Sol” güneştir, “stitium” ise durmak anlamına gelen sisto/sistere köklerinden türemiştir. Bugün “istasyon” (station) diyoruz ya hani, işte o. Statükoculuk da oradan.
|
|
|
 |
Pek çok yerde gündönümü kutlamaları halen yapılmakta. Stonehenge’de olduğu gibi. Foto Dyana Wing So - Unsplash
|
|
| |
DÜNYANIN ÇEHRESİNİ DEĞİŞTİREN SEYAHATLER – Peter AUGHTON | |
|
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Çeviren: Deniz Berktay
Okyanusların adım adım seyre açılması, keşifler dönemi, korkusuzca ufkun ötesindekileri merak edenler, çekilen eziyetler ama karşısındaki kazanımlar ilginizi çekiyorsa, bu kitap tam size göre.
Tanıtım bülteni şöyle: Dünyanın Çehresini Değiştiren Seyahatler
İnsanoğlu tarihin her döneminde dünyanın henüz keşfedilmemiş bölgelerine ilgi duymuştur. Ya yeni yerleşim yerleri bulmak amacıyla ya da sadece macera tutkusuyla ufkun ötesine yelken açmak istemiştir. Dünyanın Çehresini Değiştiren Seyahatler, insanlığın bilgi birikiminin artmasına, coğrafi keşiflerin yapılmasına ve dünya haritasının çıkarılmasına katkıda bulunmuş büyük seyahatlerin hikâyelerini anlatıyor. |
| |
Seyahatler ve keşifler hakkındaki çok satan kitaplarıyla tanınan Peter Aughton, Fenikelilerden Polinezyalılara, Bartholomeu Dias’dan Vasco da Gama’ya, Amerika’nın keşfinden dünyanın çevresinin ilk kez dolaşılmasına, Francis Drake’in Golden Hind gemisiyle yaşadığı maceralardan gerçek Robinson Crusoe’nun öyküsüne, Darwin’in Beagle ile seyahatinden Scott, Amundsen ve Shackleton’ın kutuplardaki keşiflerine kadar dünyanın çehresini değiştirmiş pek çok seyahati ve kahramanlarını konu alıyor. Seyyahların da günlükleri ve seyir defterleri aracılığıyla anlatıya doğrudan katıldıkları, haritalar ve çeşitli görsel malzemelerle zenginleştirilmiş Dünyanın Çehresini Değiştiren Seyahatler, sürükleyici üslubuyla bir solukta okunabilecek bir kaynak kitap.
Peter Aughton, yıllarca havacılık ve uzay teknolojisi alanında bilgisayar mühendisi olarak çalışmış, bu arada dünyanın sesten hızlı ilk yolcu uçağının yapımına da katılmıştır. Daha sonra öğretim üyeliğine geçen Aughton, 25 yılı aşkın bir süre West of England Üniversitesi’nde ders vermiştir. Çok satan seyahat ve keşif tarihi kitapları kaleme almıştır: Endeavour (2002); Resolution (2004); The Transit of Venus (2004).
|
| |
|
Çevirmen : Orijinal Adı : Yılı : Genişlik :
Yükseklik : Sayfa Sayısı : |
| | |
KARGA TULUMBA
İnternette bilgi kirliliği büyük. Bu “laf”ın da “doğrusu” olduğu savıyla zaman zaman ortaya kimi metinler atılıyor. Gelin en doğrusu neymiş, bakalım.
Dilimiz çok zengin. Deyimlerimiz yüzlerce. Sözcük haznemiz, biz pek kullanmasak da zengin. |
|
 | Foto: Tulumba Jainath Ponnala - Unsplash |
| |
Zengin ama artık pek kullanmıyoruz bu büyük çeşitliliği. Günlük konuşma dilimiz birkaç yüz sözcük ile sınırlı (idi). Hayatımıza sosyal medya girdiğinden beri bu sayının iyice azaldığına inanmak için çok sebep var. Bazen kullandığımız lafların gerçek anlamlarını, dilimize nereden ve nasıl geldiğini bilmiyoruz. Hatta çoğu zaman! Pek çok yerden sözcük, terim ve kavram almışız. Arapça, Farsça, İtalyanca ve kim bilir daha neler neler. Bunlar arasında denizci dili büyük yer tutuyor. Günlük hayatta, denizci olmayanlar da farkında olmadan bir dolu denizcilik terimi kullanıyor aslında. “Adam kavgaya bodoslama daldı!” denir mesela. Sorsak, bodoslamanın ne olduğunu bilen pek olmaz, denizciler dışında. Bunun gibi çok örnek var. “Karga tulumba” da bunlardan biri. Birkaç kişi, birini bacaklarından ve kollarından tutarak yaka-paça kaldırıp götürürler. Böyle durumlarda “karga tulumba götürdüler
” deriz. Türk Dil Kurumu sözlüğünde bile var ve aynen böyle tanımlanıyor. Karga ile tulumbanın ne alakası var? Karganın tulumba ile ne işi olur? Bir insanı yaka paça götürmenin karga ile veya tulumba ile nasıl bir alakası olabilir ki? Elbette hiçbir alakası yok. Buradaki karga, zaten “karga” değil, “garga”. Garga, denizcilik dilinde, bir şeyin esas pozisyonunu yitirip baş aşağı olmasına denir. (Birini kaldırıp götürünce öyle oluyor herhalde.) “Garga etmek” ise tulumba ile ilişkili kısmı içeren bir terim. Uzun süre çalıştırılmamış, kullanılmamış bir tulumbanın
, kuruyup su tutmayan köselelerini ıslatmak gerekir. (Gemilerde tulumbalar, sintine pompası olarak kullanılırlardı bir zamanlar, değil mi?) Bu nedenle tulumbalara üstten su dökerler ve köseleleri yumuşatırlar. Tulumba normalde aşağıdan su çeker. Üstten su dökülmesi normale göre “ters” bir iştir. Aynı zamanda zamanla sertleşen köselelerin ters vaziyette kalmış olmaları da, ikinci bir terslik olarak düşünülebilir. Bu nedenle tulumbanın garga edilmesi, baş aşağı bir işlem olarak algılanmış olsa gerek ki, dilimize önce garga tulumba olarak geçmiş, ardından karga tulumba olmuş ve muhtemelen denizciler, birini kaldırıp götürmeye, kendi bildikleri lisanda baş aşağı etmek anlamına gelen bu terimi giderek yaymışlar. Ah o denizciler! Ne çok laf yaymışlar şehirlere. (Yayılmanın İstanbul merkezli olması, dildeki denizcilik sözcüklerinin bunca yaygın olmasında elbette başrolde.)
|
|
|
|